Karadeniz Ereğli Tarihi Eserler
Surlar
Bugünkü Kaletepe’de kurulduğu sanılan kentte Klearkhos’un MÖ 5. yüzyılda bir saray inşa ettirip, bir de kütüphane yaptırdığı bilinmekteyse[1] bunların kalıntıları henüz bulunamamıştır. MÖ 250 civarında Marmara Adası’ndan getirilen mermerlerden tepe üzerindeki düz yamaçta Herakles Tapınağı inşa edildiği sanılmaktadır. Kent Surları güneybatıya doğru denize inen Kaletepe’nin yamaçlarını çevreledikten sonra kıyıya inip, sahil boyunca ilerleyip akropolise tırmanmaktadır[2]. Pitton de Tournefort’un 1701 yılında yaptığı çizimde yer alan antik limana ait mendirekleri bugün görmek mümkün değildir.
Helenistik dönemde kıyı boyunca inşa edilen surlarda gri renkli kireçtaşı bloklar
birbirine bağlanarak kullanılmış olup[3], daha sonra önlerine Roma ve Bizans dönemlerinde yeni surlar inşa edilmiştir. Roma döneminde inşa edilen ve Herakles kültünün merkezi olan Akheron Mağaralarını da içine alacak şekilde genişletilen surlarda 1 x 1 m ebatlarında taş bloklar yan yana harç kullanılmaksızın yerleştirilmiş, aradaki küçük taş bloklarla yatay düzlemde desteklenmişlerdir. Bugün gözlemlenebilen surların büyük bölümü Bizans döneminde inşa edilmiş olup, gri-yeşil tüf taşından örülen surlarla kentin iyice tahkim edilmiş ve Kaletepe’ye bir kale inşa edilmiş, MÖ 281’de yanan[4] antik akropol de Bizans Kalesi içerisinde kalmıştır.
Herakles Sarayı
Akarca Mahallesi, Dikili Caddesi’nde yer alan yapıya halk arasında “Herakles sarayı” adı verilmekle birlikte antik kaynaklarda böyle bir sarayın adından söz edilmemekte olup, Hoepfner’e göre Antik Çağ’a ait kent merkezinde bulunan bir kamu binasıdır[5].
Dini Yapılar
Zamanında Akarca Mahallesi, Akkuyu Sokak’ta bulunan Bizans kilisesi büyük ölçüde yıkılmış olup, 1942’de üzerine Çelikel Cami adıyla modern bir cami inşa edilmiş eski yapının freskli duvarları ve labirent motifli bordürle çevrelenmiş çiçek motifli erkek Hristiyanlık dönemine özgü döşeme mozayiği caminin bodrum katında kalmıştır. 19. yüzyıl başlarında kentte tarihi yapı olarak ikisi kiliseden çevrilmiş 5 cami, 2 han ile 2 hamam bulunmaktaydı. V. Cuinet camiye dönüştürülüp Orta Camii adı verilen Ayasofya Kilisesi içerisinde bir medresenin ve bugün nerede olduğu saptanamayan bir kütüphanenin varlığını da bildirmiştir.
Akheron Mağarası
Akheron[6], Yunan mitolojisinde yer altında bulunduğuna inanılan cehennemde akan Styks Nehri’nin kollarından birisinin adı olup, Kharon, adlı bir kayıkçı bu nehri ölü ruhları öteki dünya Hades’e taşımak amacıyla kullandığına[7] ve toprağa gömülmeyen ruhların Hades’e ulaşmayıp, gökyüzünde dolaştığına inanılmaktaydı. Antik yazarlarca Karadeniz Ereğlisi’nde Baba Burnu olarak bilinen Akherusia Burnu’nda olduğuna inanılan bir mağaranın Akheron Nehri’ne dolayısıyla öteki dünya Hades’e geçit verdiğinden bahsedilmiştir[8].
Herakles’in 12. ve son görevi Hades’in üç başlı yılan kuyruklu bekçi köpeği olan Kerberus’u silah kullanmadan yakalayıp Atina’ya getirmek olup, kahraman ölüler diyarına bu mağara sayesinde geçmiştir. Herakles, Kerberus’u mağaradan çıkarırken canavarın ağzından yere damlayan zehirli salyalardan yeryüzünün ilk zehirli bitkisi akonitos[9] oluşmuş, buradan dünyaya dağılmıştır. Yunanistan’da Akheron adını taşıyan başka nehirlerin varlığı[10] ve MÖ 525’e tarihlenen bir Etrüsk vazosunda Herakles’in Kerberus’u yakalayışının tasvirine rastlanması söylencenin orijini yönünde kafaları karıştırmaktadır.
Bir zamanlar Herakles’in heykeline tapınılan Cehennem Ağzı’nın girişinde Bıjışkyan’a göre 19. yüzyılda Müslümanların kutsal saydığı bir ziyaretgâh ve inşasında antik kentin kalıntılarının da kullanıldığı bir kale bulunmaktadır[11].
1838 yılında Eugene Bore, Ermenistan’dan Fransa’ya dönerken Ereğli’ye uğramış, Akheron mağaralarının tasvir etmesinin ötesinde kentin güney tepesinde bir tapınak olması gerektiğini bildirmiştir[12]. Mağaraların bulunduğu dik kayalıklara ve zengin bitki örtüsüne sahip Akheron Vadisi’nin içinden Osmanlı döneminde “Gâvur deresi” bugün ise Limanbaşı Deresi olarak adlandırılan bir dere geçmektedir. Kuzey yamacında yerleşim olan vadide duvarlarındaki doğal kayalar yontulmak suretiyle düzleştirilerek, içerisi ibadete uygun hale getirilmiş 3 ayrı mağara bulunmaktadır. Bunlardan en büyüğü ve Ahkeron Mağarası olduğu sanılan, halkın Koca Yusuf veya Dımdım Mağarası olarak adlandırdığı içerisinde insan iskeletleri ve çanak çömlek parçaları bulunan, 45 x25 m alana sahip olan mağaranın içinde derin bir göl yer almaktadır.
Antik Çağ’da Herakles kültürünün merkezi olan bu mağaraların Bizans döneminde Hristiyanlar tarafından barınak ve ibadet amaçlı kullanılmış olması muhtemeldir. 35 x 15 m alana sahip diğer mağaranın girişinde bir lahit, zemininde ise MS 3. Yüzyıl ile ilişkilendirilen, erken dönem Hristiyanlıkla ilişkili sembolleri barındıran bir döşeme mozaiği bulunmaktadır[13].
Kaynak: Özhan Öztürk. Pontus: Antik Çağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi (Genişletilmiş 3. Baskı). Nika Yayınları. Ankara, 2016
Zonguldak Tarihi Makale Serim
Alaplı (Kalis, Cales) ve Gümeli Tarihi
Çaycuma Tarihi: Tius, Tieion, Tium, Tion, Çarşamba, Çaycami
Devrek Tarihi (Tephrike, Hamidiye), Zonguldak
Karadeniz Ereğli Antik Çağ Tarihi: Herakleia Pontika, Panderaki, Bend Ereğli
Karadeniz Ereğli: Roma, Bizans ve Osmanlı Dönemi Tarihi
Karadeniz Ereğli Tarihi Eserler
Gökçebey Tarihi: Tefen, Zonguldak
Notlar
[1] Memnon, FGrH 3B 434F1.2
[2] Akkaya, 1994: 42
[3] Ksenophon surlardan bahsetmiştir (Ksenophon, Anabasis VI.2.)
[4] Hoepfner, 1966: 24
[5] Hoepfner, 1966: 52
[6] Yunanca Αχέρων “Keder ırmağı”
[7] Ölülerin bu yolculuk için Kharon’a gümüş Yunan sikkesi 1 obolus veya Pers eşdeğeri 1 danake ödediğine inanıldığından ölünün mezarı içinde bir tasa ya da ölünü ağzına para konulmaktaydı.
[8] Apollodorus, Kütüphane I.33, II.124, 2. 126; Ksenophon, Anabasis II. 1. 3; Diodorus Sicilus XIV, 31, 1-5
[9] Latince karşılığı aconitum “kurtboğan otu”dur.
[10] Thesprotia (Pliny Nat. IV.1), Elis ve Bruttium’da aynı adlı nehirler bulunmaktaydı.
[11] Bıjışkyan, 1998: 54
[12] Boré, 1840: 208-213
[13] Kenarlarda üçgen, eşkenar dörtgen, yarım daire ve dairelerin iç içe geçmesiyle oluşan figürler ile iç tarafta kaba sürgünler ve sivri sarmaşık yaprakları gibi (Akkaya, 1994: 36)